Ekonomi

Ünlü Ekonomist Bahri Alperen Türkmen Batı’yı Değerlendirdi

 

Milliyet’te yer alan son makalesinde ‘Batı tarafından yalnızlaştırılmaya çalışılan Türkiye ekonomisi’ne değindi.

Globalleşmeyi gerçekleştirebilen ülke ekonomileri, bir sonraki adımdaki para ve ticari politikalarında global pazarlarda zirveye yerleşme maksadı güderler. Türkiye ekonomisi, yaklaşık 14 yıldır bu maksada yönelik yatırımlar gerçekleştirdi, para ve ticari politikalarını buna göre kurguladı.

Türkiye ekonomisi, piyasalarda kurların çok uzun süre yatay seyrini koruması (2017 öncesi) ile birlikte kredibilitenin muazzam seviyelerde olması sayesinde sıcak paraya kolay erişebiliyordu, yeni dünyaya ait tüm bilimsel ve teknolojik gelişmeleri iç pazardaki kazançlarıyla daha ucuza elde edebiliyordu. ‘Denge ekonomisi’ diye üzerine basa basa söylediğimiz rol-model esasında bunun hayata geçirilmiş haliydi.

Ekonomilerde güven sunulması gereken üç ana dinamik vardır:

  1. Yerleşiklere sunulan güven
  2. Yabancılara sunulan güven
  3. Girişimcilere sunulan güven

2017 yılı öncesinde yerleşiklere, yabancılara ve girişimcilere sunulan güven, endeksler baz alındığında Cumhuriyet tarihinin en üst seviyelerine ulaştı. Kredi Risk Swap’i (CDS) olarak adlandırdığımız uluslararası kredi güveni ise yine bu dönemde muazzam seviyelere taşınmayı başarmıştı. Ucuz ithal girdilerin müthiş dönüşümü bizi yine 2017 öncesine götürmekte ve uzunca bir süre bu rüyayı yaşatacak.

Yabancılara sunulan güven, üç ana dinamik arasında en çok önem arz eden endekstir. Yabancı yatırımcının ülke ekonomisine güven seviyesi nispeten ‘iyi’ bir seviyeye ulaştırıldığında, sıcak para girişi sağlanır ve bu da doğal olarak döviz girdisi olarak ele alınır. Yabancılar, ülke ekonomisine yatırım yapmak istediklerinde önce mevcut hükümetin politikaları için masaya oturur ardından yerleşikler ile işbirliğine gider. Bu işbirlikleri, domino etkisi yaratarak; sıcak para girişlerinin de etkisiyle yerleşiklerin güven endeksini de otomatik olarak yükseltir. Yerleşikler, yapılan bu yatırımlardaki pastadan %10 ila %60 oranında direkt olarak faydalanabilir. Yabancılara güven sunmadan yerleşiklere sunulan güvenin had safhaya ulaşabildiği ülke ekonomileri yalnızca ambargoya maruz kalmış ülkelerden oluşur. Serbest piyasa ekonomilerinde ise bu durum teknik olarak mümkün değildir ve yabancı yatırımcıya bağımlı durumdadır.

Girişimcilere sunulan güven ise buluşlar veya mevcudu geliştirmek açısından (uzun perspektif) yine vazgeçilmez bir endekstir. Yerleşiklerin Ar-Ge noktasında yapacakları yatırımlar, yabancılara göre her zaman daha düşük seviyelerde kalmıştır. Devlet destekli ekonomi politikaları dışında yerleşiklerin Ar-Ge yatırımları yüzdesel dilimde çok düşük bir seviyededir.

Türkiye’nin bu noktada gerçekleştirmesi en elzem politika ise yeniden Batı’ya yönelmektir. Bu yönelme esnasında ise; Avrupa Birliği’ne katılım süreci ile yasadışı faaliyetler sebebiyle yine aynı Batı’nın Türkiye’yi ve hükümetlerini karalama kampanyaları asla unutulmamalıdır. Körü körüne bir bağlılık olmadan, dik duruşla dünyaya entegre yapımızı bir şekilde sürdürebilmemiz (o noktaya dönebilmemiz) gerekiyor. Batı’nın ülkemizi Suriye, Avrupa Birliği, Filistin, Irak, S-400, patriot, terör faaliyetleri konularında köşeye sıkıştırma ve yalnız bırakmaları asla akıllardan çıkarılmamalı ancak ekonomik faaliyetlerde yalnızlaştırılmaya çalışılmasının ise acilen önüne geçilmelidir. Türkiye, her kasti faaliyete göğüs gerebilecek tarih ve devlet yapısına sahiptir ancak ekonomide yalnızlaştırılmak sonu kestirilemeyecek kadar derin çukurlar açabilme potansiyeline sahiptir. Bu çukura itmeye çalışan ülkelere rest politikası değil, diplomatik ve stratejik politika uygulamaktan başka bir çıkış yolumuz görünmüyor.