8 yıl önce
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Sırbistan ziyareti sırasında basın mensuplarına CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile bugün, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile 4 Ocak'ta yapacağı görüşmelere ilişkin açıklamalarda bulundu.
Anayasa görüşmeleri başlıyor. Sayın Kılıçdaroğlu ile yapacağınız görüşmeden umutlu musunuz, buradan bir sonuç çıkabilecek mi, yoksa birkaç tur mu gerektirir?
Bu ziyaretleri düşünürken birkaç şeyi hedefledik. Birincisi yeni bir döneme başlıyoruz bir diyalog başlatmak. Bir geleneği oluşturmak. Gerçekleşebilirse ben bu teşebbüsümle bir gelenek oluşturmak istiyorum. Böyle bir süreç başlatacağız, gündem olarak ne var diye sorduğunuzda; yeni anayasa, ikinci olarak iç tüzük, Meclis'i daha iyi çalıştırabilmek için... Üçüncüsü reformlar. Bu üç konu üzerine odaklanacağız. Bir de maalesef o konuda olumlu cevap alamadık. Eğer kalıcı bütçe yapabilseydik aralıkta bir ay kazanacaktık. Bari bu bütçenin çabuk geçmesi ve bir an önce Türkiye'nin kalıcı bir bütçeye kavuşması için işbirliği yapmaların ve yardımcı olmalarını rica edeceğim.
ANAYASA MERKEZDE
Esas itibariyle bu dört konu tabi bunların merkezinde yeni anayasa hususu var. Sayın Bahçeli ile de aynı şekilde. Anayasa toplumun bütününü kuşatan bir metin olduğu zaman anayasadır. Mümkün olan en geniş tabanda bu anayasayı oluşturma ihtiyacı var. Onun için de önce muhalefet liderleri sonra da sivil toplumla sürekli bir temas halinde olacağım. Yani bu bir seferde gidipte 'Biz anayasayla ilgili şunu düşünüyoruz, bunu kabul eder misiniz etmezseniz ne olacak?' falan gibi bir tartışma değil.
Yani interaktif bir süreç başlatmak istiyorsunuz?
Bir süreç başlatmak istiyoruz. Önemli olan bu sürecin işlemesi. Bir şeyi konuşacağım Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile. Yöntem olarak onlar için en uygun yöntem nedir. Yani anayasa süreci içinde nasıl bir yöntem? Benim zihnimde bazı şeyler var. Bir istişare olacak bir süreç işleyecekse nasıl bir yöntem uygundur? Çünkü usulde anlaşamazsak sonra işte 'sen şununla gelme, ben şunu söylemeyeyim' gibi başlarsak bunlar doğru değil. 2007 ve 2011'de iki yöntem denedik ve netice alamadık. Şimdi oturup en doğru yöntemin ne olacağını bir kere istişare etmek istiyorum. Herhalde şunda ne Kılıçdaroğlu'nun ne Bahçeli'nin itirazı yoktur. HDP'yi de zikretmek isterdim ama malum bildiğiniz sebeplerle onlarla görüşmeyeceğiz. 12 Eylül anayasasının ruhu yaşasın formunu değiştirelim. Dolayısıyla 12 Eylül anayasasının ruhuna müteallik hususlarda hepimizin önce anlaşmasında fayda muhahaza ediyorum.
KISITLAMA GÜVENSİZLİKTİR
İlk dört madde dahil mi?
Bu tür konularda herkesin her şeye açık olması lazım. Ben anayasaların da açık olması gerektiğini düşünüyorum. Kendine güvenen anayasa açık anayasadır. Halkına güvenen anayasa açık anayasadır. Yani anayasa terminolojisi itibariyle kendi içinde kapalı anayasalar vardır. Belli umrelerinin değiştirilmesinin yasaklandığı anayasalar, burada dört madde, bazen on madde olabilir bu. Açık anayasa ise her şey konuşulabilir. Bu dört madde ile ilgili benim şüphe beyan ettiğim anlamına gelmiyor. Ben o dört maddeye inanıyorum ama halkıma güveniyorum, kendime güveniyorum, kuracağımız sisteme güveniyorum ki bunlar açık da olsa bu dört maddeyi değiştirmeyi kimse düşünmez yani aidiyeti kuvvetliyse böyle bir şeye ihtiyaç olmaz. Her koyduğunuz kısıtlama bir güvensizlik işaretidir.
İNSAN ODAKLI OLMALI
Zaten ruhu burada. Ruhu dediğim husus ne; bir insan odaklı olacak, yani devlet odaklı olmayacak. Bizim anayasa devlet odaklı. Yani devleti korumak esastır. Halbuki devletin esası insandır. Dolayısıyla da insan onurunu esas alacak. Bunu temel hak ve özgürlükler konusunda taviz vermeden yapacağız. Evrensel standartlar itibariyle de kendi geleneğimiz, kültürümüz itibariyle de. Bunlar hep ruhuyla ilgili şeyler. Bunların oluşması halinde biz formu rahat konuşuruz.
GÜÇLER AYRILIĞI OLMALI
Form nedir? Yönetim şeklidir. Ha bir de güçler ayrılığı prensibi ruhtur, form değildir. Yani yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığına dayanan prensip bir sistemin herhangi bir şekilde istismar edilmesini ortadan kaldıracak bir ilkedir. Bunu hepimizin savunması lazım. Yani başkanlık üzerinden diktatörlük doğar gibi bir kanaati serdedenlere söylüyorum en büyük diktatörlük bazen jüristokrasi üzerinden doğabilir. Mesela Hitler parlamenter sistem içinde gelişti. Bu tür kalıpların dışına çıkmak lazım. Yani bunlar ruh. Buralarda ben anlaşabileceğimizi düşünüyorum. Anlaşamasak da biz bu konularda ısrarlı oluruz.
ANLAŞAMAZSAK B PLANIM VAR
Üç defa denedik dediniz yeni anayasayı. Her seferinde bir pazarlık meselesi oldu olay yokuşa sürüldü. Bu sefer de aynı konu olursa sizin başka bir planınız var mı?
Önce ben bu tür şeylerde zihnimde B planını tutarım ama zikretmem. Onu zikrettiğiniz anda karşı tarafa güvensizlik saygısızlık olur. Önce biz beraberce bir plan geliştirelim yöntem itibariyle. Sonra bakarız.
HEYBEDE OLAN ORTAYA KONSUN
Yani anayasanın ruhu meselesinde anlaşabileceğinizi düşünüyorsunuz?
Düşünüyorum. Eğer bunun dışına çıkarsa zaten anti demokratik bir yaklaşım benimsemiş olur kim benimserse benimsesin. Bunların detaylarına geldiğimizde vatandaşlık tanımıydı, oydu, buydu... Türkiye'de herkesin kabul edebileceği, mümkün olan en geniş kabulü sağlayacak şekilde konuşmak lazım. Burada bir ihtilaf olursa oturur tartışırız, konuşuruz. Forma geldiğimizde bu yönetim biçimi de dahil olmak üzere, yasama, yürütme ve yargının nasıl tanzim edileceği konusuna geldiğinizde, herkes heybesinde ne varsa onu ortaya koysun. Yani bence eğer o ruhu sağlarsak o ruh üzerinde başkanlık sistemi de özgürlükçü olur, parlamenter sistem de özgürlükçü olur. Bu ruh yoksa başkanlık sistemi de diktatörlüğe gidebilir, parlamenter sistem de gidebilir.
KONJONKTÜREL DÜŞÜNMEYELİM
Meseleyi kişiselleştirip konjonktüre teslim etmemeliyiz. Yani 'Başkanlık gelirse Sayın Erdoğan başkan olur' ya da bugünkü konjonktür 'Başkanlık gelirse biz iktidar olamayız.' Öyle bir şey yapalım ki, öyle bir sistem kuralım ki bizim torunlarımız onların torunlarının torunları da bununla yaşayabilsin. Devleti öylesine yeniden inşa edelim ki bir daha fetrete izin olmasın. Çağrım burada liderlere gelin konjonktürel şeyleri bir kenara koyalım. Biz zaten AK Parti olarak daha önce başkanlığı teklif ettik. Yine başkanlığın Türkiye'deki evrilen sistem itibariyle geçişin kolay olacağı kanaatindeyim. Yeni bir şeyi inşa etmek bakımından da bunu söyleyip, savunacağız, anlatacağız. Yok biz bundan hoşlanmıyoruz diyorsa teklifi neyse onu getirsin. 1950'den beri yaşadığımız tecrübeleri göz önüne alıp, en doğru tercihi yapalım. Benim Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na söyleyeceğim bu.
PROGRAMINI SİS ENGELLEDİ
Davutoğlu, Sırbistan'a yaptığı resmi ziyareti hava muhalefeti nedeniyle yarıda kesti. Sırbistan Cumhurbaşkanı Tomislav Nikolic ile bir araya gelen Davutoğlu'nun, Müslüman Boşnakların çoğunlukta yaşadığı Sancak Bölgesi'ndeki Novi Pazar'a yapacağı ziyaret hava şartları sebebiyle iptal edildi. Davutoğlu'nun Belgrad'da Bosna Hersek Başbakanı Denis Zvizdic ve Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vuciç ile bir araya gelip birlikte Novi Pazar'a gitmesi planlandı. Ancak Bosna Başbakanı Zvizdic de sis engeline takıldığı için Belgrad'a gelemedi. Davutoğlu da programını erken bitirip Türkiye'ye döndü.
SAMİMİYET VE CİDDİYET ARARIM
HDP ile ilgili artık onlarla görüşmeyeceğiz dediniz?
Benim hiç önyargım olmadığına herkes şahittir. Başbakan olduğumda Demirtaş'ı Başbakanlık'ta kabul ettim, çok eleştiri almama rağmen hiç tereddüt etmedim. Çünkü Meclis'te grubu bulunan bir partinin eşbaşkanıydı ve Başbakanlık'ta onu kabul ettim tarih 1 Ekim. 6 Ekim'de Kobani'yi kışkırtarak çıkarttılar. O zaman da samimi şekilde onları uyarmıştım. 7 Haziran'dan sonra da onları ziyaret ettim, o zaman da çok eleştiri aldım parti içinden de arkadaşlarımızdan bunun doğru olmayacağını söyleyenler oldu. 1 Kasım seçimlerinden sonra arada terörle mücadele dahil ne kadar vahim açıklamalar yapmış olmalarına rağmen dikkat edin herkesle görüşeceğim dedim. Daha randevunun mürekkebi kurumadan Demirtaş açıklama yaptı 'Gelince şunu soracağız, bunu soracağız' Hesap sorma makamı sanki. Yahu sen önce kendi hesabını ver. Nedir bu hendekler bu barikatlar, nedir bu silahlar, bu saldırılar. Ne yapmak istiyorsunuz? Terörle arasına mesafe koymamış. Ben muhatabımda iki şey ararım samimiyet ve ciddiyet. Ne samimiyet var ne ciddiyet var. Dolayısıyla görüşmekten vazgeçtim. Bir siyasi partinin, suçu ve suçluyu, terörü ve teröristi övmesi, savunması, toplumu bu faaliyetlere katılmaya davet etmesi kabul edilemez. Her demokratik hukuk düzeni bunu suç olarak telakki eder. Yani bu konuda hiç taviz yok.
Kaynak: Yeni Şafak