Magazin

Cem Yılmaz: 'Fenerbahçeli olmak yüksek tansiyon sebebi'

Fenerbahçeli olduğu da bilinen ünlü komedyen Cem Yılmaz, 1907 Fenerbahçe Derneği üyeleri ile bir araya geldi ve tuttuğu takım hakkında çok samimi açıklamalar yaptı.

- Herkesin bir takımın renklerine gönül vermesiyle ilgili bir hikayesi var. Sizin Fenerbahçeli olma hikayenizi çok merak ediyoruz…

Bu konu sosyal medyada çok dolanıyor. Etrafımda çok sayıda Beşiktaşlı, Galatasaraylı arkadaşım var. Biz daha çok işin tatlı kısmındayız. Geçmişte “Çocukluğumda etrafımda aklı başında kim varsa Fenerliydi, onun için Fenerli olduk.” demişim. Farklı takım tutan bazı fanatikler bunu hep aleyhte kullanıyorlar. Halbuki ben etrafımdaki bütün büyüklerin, amcaların, dayıların Fenerbahçeli olduğunu söylemek istemiştim. Onların hepsi Fenerbahçeli olunca üzerinizde etkisi oluyor tabii. Ek olarak çocukluk döneminde bir takımın popülerliği de tercihler üzerinde oldukça etkili. Fenerbahçe’nin popülerliği de hiçbir zaman değişmediği için çocukların Fenerbahçeli olması kaçınılmaz bir durum.. Hatta öyle ki Baba Beşiktaşlı olsa bile Fenerbahçeli oluyorsun.

Çocukluğumuzda, 70’lerde, tıpkı 1940’larda olduğu gibi, takım çok iyi durumda olduğu için, kazanan takımı tuttuk. Tabii daha sonraları bu takımın bizde yüksek tansiyona sebebiyet vereceğini bilmiyorduk, Fenerli olmak biraz yüksek tansiyon sebebi… (Gülüyor.) Ancak 3-0’dan sonra biraz rahatlayabiliyoruz biz. 2-0’dan sonra oturup rahatça maç izleyebildiniz mi hiç? Yani öyle bir tadı var. Ancak dediğim gibi hiçbir zaman bir fanatiklik, “Biz çok iyiyiz.” duygusunda değilim.

 



Bir de centilmenlik var, herkesin söylediği fakat uygulamada çuvalladığı bir konu. Fanatik bir taraftar olmadığım gibi aynı zamanda bir futbol izleyicisiyim, futbol izlemeyi seviyorum. Örneğin 80’lerin sonuna doğru Galatasaray’ın Avrupa Kupaları’nda başarıları olduğu yıllarda, “Yok ben izlemem, bakmam o tarafa.” Duygumuz olmadı, hepsini izledik. Hangi takımlı olup olmadığına aldırış etmeden, hünerli futbolcu özelinde baktık oyunculara. Bizim iyi futbolcularda da şöyle bir durum var, birisi eğer ligde herhangi bir takımda iyi oynuyorsa “Ne zaman Fener’e geliyor?” diyoruz. Çocuk bize gol atıyor, diyoruz ki “Tamam geldi, seneye bizde.” Böyle durumlarımız da var. Takımdan, tarihsel imajından, tarihinden elbette etkileniyorsunuz. 3 köklü takım ile ilgili de hiç kimsenin bir şüphesi yok. Hepsinin “şanlı tarihi” boş bir laf değil hakikaten. Fenerbahçe’nin de böyle belirgin bir etkisi var. Bazı insanlar tanıyorum, çocukluğunda bahsettiğim sebeplerle bir takım tutup da yetişkinlikte başka bir takıma geçen. Benim etrafımda pek yok “Çileli doğmuşum zaten ezelden…”

- Fenerbahçe ile ilgili unutamadığınız bir anınız, bir maç, bir gol var mı?

Var var. Lise yıllarındaydık o zamanlar, Rıdvan Abi, Oğuz Abi, Hakan oynuyor. 80’lerin sonu 90’ların başı falandı. Beşiktaşlıların sahasındaydı, yenildik ama güzel de maç oldu. Çok iyi oynayıp yenilmiştik, onu hatırlıyorum. Bir de bir Galatasaray maçı vardı, 89’da, 3-0’dan gelip 4-3 kazandığımız. Otelde staj yapıyordum o zamanlar, televizyondan izlemiştim. O çok güzel bir hatıraydı, muhatabın Galatasaray olması da tabii etkili olmuştur.

- Hangi sporları takip edersiniz?

Futbol dışında basketbolu da takip ederim ama son zamanlarda çok izleyemedim. A Milli Basketbol Takımımızın maçlarına biraz baktım. Bizim basketboldaki son durumumuzu açıkçası bilmiyorum. Onun dışında kadın basketbol, voleybol gibi diğer branşları da fırsat buldukça takip etmeye çalışıyorum.

- Önceki röportajlarınızdan birinde teferruatlı olduğunu düşünerek girişmediğinizi dile getirdiğiniz Fenerbahçe ile ilgili bir film senaryonuz varmış. Bu hikayeyi ya da Fenerbahçe temalı farklı bir hikayeyi, mesela Fenerbahçe’nin tarihi ile ilgili bir filmi sizin yönetmenliğinizle veya oyunculuğunuzla beyaz perdede görebilir miyiz?

Fenerbahçe’nin tarihi ile ilgili bir film yapmak beni aşar ama hatırladığım Mustafa Altıoklar’ın öyle bir hikayesi vardı. Fenerbahçe’nin İstanbul işgal altındayken yaptıklarıyla alakalı tarihsel bir çalışma, belgesel niteliğinde bir drama yapacaktı. Benimki o tonda değil de, hatırlar mısınız 80’lerde komedi dünyasının ilgisini çeken bir sahaydı futbol, rahmetli Kemal Sunal’ın “Gol Kralı” filmi vardı mesela, dönemin meşhur futbolcularıyla sahada göründüğü bir filmdi. Bu tarzda benim de 100. Yıla denk gelen bir projem vardı sadece 100. Yıl’a özel değil, her dönem yapılabilecek bir şeydi. Futbolu bırakmış, lunaparkta penaltı attıran birinin, gizemli bir şekilde aşil tendonunda oluşan bir hadiseden dolayı her attığının kaleye girmesiyle alakalı fantastik bir hikaye. Sonra bütün takımlar onun peşine düşüyor. Futbolun zevkini kaçırdığı için tekrar düşüşe geçiyor adam, çünkü her attığı giriyor. Böyle acıklı bir hikaye. Ben istedim ki benim takımım Fenerbahçe olduğu için onu desteklesin, diğer takımlardan da bilindik, filmde rakip olan ama hünerleriyle orada olan, milli takımdan oyuncularda olsun. Gerçekten futbolla ilgili popüler bir komedi filmi yapılabilir mi diye düşünüyorum. Teferruatlı olmasının sebebi, son 3-5 yıldır futbol dünyası biraz kaynadığı, işin keyfinden çok tatsızlıkları gündemde olduğu için biraz lüks kaldı. İnşallah her şey yoluna girer…



Daha önce futbol temasını kullandığımız bazı işler oldu. 1-2 reklam filminde birçok futbolcu arkadaşla çalıştım. Örneğin; Türk Telekom Arena’nın anahtarlarını ben teslim ettim. Tabi senaryoda küçük numaralar da yaptık, açılışta iki kaleye de gol attık. Arog filminde de meşhur “Gol Olur” lafı üzerine Rıdvan Abi’den oynamasını rica ettim. O da sağolsun kabul etti ama filmin ilk çağlarda geçtiğini herhalde tam izah edemedim telefonda. Geldi, “Ya biz hakikaten bu kürkleri mi giyeceğiz?” dedi. Ben de dedim ki “Rıdvan Abi tamam film absürd komedi ama sen takım elbiseyle olursan iyice absürd olur, bu film kaldırmaz.” Gerçekten çok zor ikna ettim onu kürkü giydirene kadar. Halbuki 80’lerde de şortlar hayli kısaydı. “Rıdvan Abi sen eski fotoğraflarına hiç bakmıyorsun herhalde.” Demiştim.

- 80’lere gelmişken, Türk sinema tarihinde Fenerbahçe’nin diğer takımlara göre daha baskın olduğunu görüyoruz, Hababam serisinde, diğer Kemal Sunal filmlerinde olduğu gibi…Bu konudaki düşünceleriniz neler, neye bağlıyorsunuz bu durumu?

Bu yalnızca kuru bir imajdan kaynaklanmıyor, gerçekten öyle olmasından, takımın başarısından, takımın kökünden gelen efsanesinden kaynaklanıyor. Bu durum filmin kahramanlarını da etkiliyor. Bu kurgu bir şey değil, yani Hababam sınıfındaki tüm öğrencilerin Fenerbahçeli olması bir rastlantı değil ama ticari bir tercih de değil. Fenerbahçe taraftarına yaranmak için değil. Çünkü böyle şeyler çalışmıyor. Günümüzde de var bu ancak seyirci ticari kokuyu aldığı zaman, ne Fenerbahçe taraftarı ne de diğer takım taraftarları, burada bir kurnazlık sezdiği zaman buna çok prim vermiyor. Çok gariptir, aslında bu test edilmiş ve olumsuz etkileri görülmüş olmasına rağmen aynı hata sürekli tekrarlanır. Futbolla ilgili “Ben taraftarı bu vesileyle sinemaya çekerim.” duygusuyla yapılmış filmler çoğu kez duvara toslamıştır. Çünkü futbol seyircisi olağandan biraz fazla uyanıktır. Yani eğer ticari bir numara seziyorsa pek iştirak etmiyor, daha duygusal olması lazım meselenin.



- Cem Yılmaz 80’lerde bir Fenerbahçeliyi daha rahat sahneye koyabilirdi ancak şu an örneğin Arog’da Fenerbahçe’yi öne çıkarsanız diğer takım taraftarlarından tepki alıyorsunuz…

Yok, ben öyle düşünmüyorum. Açıkçası ben kendi takımımı bir yerde söylemekten çekinmiyorum. Bizim jenerasyonda, bildiğim birçok popüler isim, arkadaşlarım takımını hep söyler, çok da duymuşumdur. Etrafımda da Fenerbahçeli arkadaşım çok. Yani biz o jenerasyon değiliz. Belki daha önceden, özellikle sahne hayatında, bir takım zikredilince diğer iki-üçünü de aynı anda zikretme mecburiyeti hissedilmiştir, ama amacınız belliyse seyirci onu gerçekten ayırt ediyor. Çünkü biz takımımızı, takımımıza olan sevgimizi önemserken, yüceltirken bir diğerinin kötü olduğunu ima etmiyoruz.

- Arabalara olan ilginizi biliyoruz. Motor sporlarına bir ilginiz var mı peki? Mesela Fenerbahçe’nin bir ralli takımı olsa ben de yarışırdım diyor musunuz?

Ne kadar güzel bir fikir. Valla o konuda çok tecrübem, bilgim yok. Bizim artık yakın gözlüğü yaşımız geldi abi ne rallisi.
Motor sporlarının geçmişi var ülkemizde ama zor ayakta duran bir spor diye tahmin ediyorum. Kişisel çabalarla ilerliyor. Formula 1 bile barınamadı ülkemizde… Şaşkınlık içerisindeyim, çok üzüldüm ona doğrusu. Neden olmadığını bilmiyorum, başka sebepleri vardır herhalde. Dünyanın her yerinden bilet satılan son derece büyük bir organizasyon ki tek geliri bilet değil. Neden buradan aldılar? Başka bir sebep olsa gerek. Sadece ekonomik sebepler değil bence. İstanbul’un Formula 1’den çıkması pek anlaşılır gelmiyor bana.

- Futbolcu olsaydınız hangi bölgede oynamak isterdiniz, kim gibi olmak isterdiniz?

Nadir olarak tercih edilse de kaleci mevkii benim ilgimi çekmiştir hep. İyi kaleci olmak zor. Mahalle maçlarında en son hatırladığım kadarıyla 1984’te kaleye geçmiştim. Acaba kaleye geçmedim de ileride mi oynadım, hayır hiç oynamadım galiba. Onun için son maceram bu. Mahallede kaleye geçenleri çok ciddiye almazlardı da...Fenerbahçe’de çok iyi kalecilerimiz oldu geçen zaman içerisinde, milli takımın da kalesini korudular. İyi kaleci çok nadir yetişen, çok da kıymetli bir şey. Kaleci olmak isterdim.

İsim olarak da bizim gençliğimizde Rıdvan vardı, çok iyiydi. Bizim hızına, yeteneğine hayran olduğumuz bir adamdı. Yakın zamanda da Arda’yı izledim, o da mevkisinin değişmesi ile ilgili bir şey anlatmıştı. Çok zor tabi bir mevkide hünerli olmak.

1999-2000 yıllarında Diyarbakır’da askerdim, bir maç vardı. Kara Kuvvetleri beni göndermişti, çok uzun zaman sonra ilk defa sahaya çıkmıştım bu vesileyle. Her şey birbirine o kadar uzak geldi ki bana, o yüzden tribünden oyuncuya bağıran adamlara çok kızmaya başladım. Çünkü biz yukarıdan ya da televizyondan bakıyoruz, görüyoruz, rahatça konuşuyoruz sağa atsın sola atsın diye. Kamera sahaya indiği zaman iş değişiyor. Hatırlıyorum televizyoncular vardı, eski futbolcular vardı sahada, ben de futbolcu olarak sahadaydım o gün. Tanju topu açtı bana doğru, ben de ne güzel açtı diye seyredebildim ancak. O an ne yapmam gerektiği duygusu çok sonra geldi aklıma. Bakıyorsunuz etrafınıza, her şey çok uzak birbirinden, 90 metre, 110 metre, 18 metre nedir orada olunca anlıyorsunuz… “Koşsana!” demekle olmuyor iş. Futbol çok zor, çok ciddi bir spor onu söyleyebilirim.



- İzlediğiniz en iyi Fenerbahçe takımı hangisi?

Bir sıkıntım var futboldan anlamayan bir taraftar olarak; çok iyi adamlar oluyor, kaynaşma beklentisi oluyor bizde hep. 2008 yılı galiba çok sayıda Brezilyalının olduğu bir dönem vardı, Beşiktaşlı bir arkadaşla maç izliyorduk. “Bu Santos’u da nasıl kakaladılar size?” dediği anda Santos vurdu, golü attı. O çok hoşuma gitmişti. Film çekimindeydik, Yahşi Batı’yı çekiyorduk o sıralarda. O gol, cevap olmuştu.

- Oğlunuz Kemal hangi takımlı?

Tabiki Beşiktaşlı. (Gülüyor.) Başka bir takım tutmasını engellemek gibi bir durumumuz yok tabii. Şu an 4 yaşında, 3 yaşındayken kendim özenip Fenerbahçe forması alıyorum ama giyer mi giymez mi şüpheliyim. Televizyonda Fenerbahçe’nin maçını görünce Fenerbahçe falan deyip giydi. 15 gün hiç çıkarmadı formayı üzerinden. Dedim ki “Bu bir şeye işaret, ben bunu maça götüreyim.” Götürdüm, bir müddet iyiydik, maç daha başlamamıştı. Maçın başlamasına yakın “Baba ben gitmek istiyorum.” Dedi. “Oğlum sen Fenerlisin” diyorum, gitmek istiyor hala. Sonra anladı ki Fenerbahçeliler stadyumda maç bitimine kadar kalacaklar, düşündü düşündü, eve gitmem için ne lazım dedi herhalde, “Baba ben cimbomluyum.” Dedi. Eve gitmek için Böyle bir şaka yaşattı bana. Sonra ikna ettim, maçı izledik. Vaktiyle biz babama 1979’da bir maçı izlettirmemiştik, onun intikamını almış oldu. Fenerbahçeli ama, zorla değil.



- Futbol giderek eğlence sektörünün bir kolu olmaya başladı. İngiltere’de bu noktaya doğru gidiyor. Sizce kulüpler bu değişime ayak uydurmak için ne yapmalı?

Yapanlar için bu kadar sert bir spor zor bir şey. Milyonların içinden yüz iyi sporcunun çıktığı, yapanların onore edildiği, alkışlandığı arenalarda yapılan bir spor. Seyredenler için bu bir eğlence sektörü sayılabilir ama bir söz var: Futbol hiçbir zaman sadece futbol değildir. Bazı memleketlerde işin bu coşku tarafına kulüplerin, federasyonların, kulüp birliklerinin eğilmeleri, bu tarafını daha yüceltmeye ve kaba saba olmaktan çıkarmaya çalışmaları çok olumlu bir gelişme. Holiganlıkla dünyanın her yerinde mücadele ediliyor. İngiltere futbolun olduğu gibi holigan kelimesinin de mucidi. Yani bu bize ya da şuna buna ait bir şey değil, belki işin ruhunda var. Ama bizim memleket özelinde meseleye siyaset gibi konuların da katılması, belki bu coşku kısmını sekteye uğratıyordur. İnşallah bunlardan sıyrılıp futbol izlemek, coşkuya dahil olmak, başarıya sevinmek, başarısızlığa üzülmek ve kurallardan biraz daha haberdar olarak, “Evet ya ben bir spor karşılaşması izliyorum ve kurallar da bunlardı.” Şeklinde bilinçlenmek hepimizi bir adım daha ileri götürecektir. Yani yurtdışında izlediğimiz ya da Avrupa ya da Dünya şampiyonalarında izlediğimiz, bir maça her şeyiyle, katılımcısıyla, sayısıyla, coşkusuyla dahil olma durumunu bir lig maçında görebilirsek, o zaman şahane.

Yıllar içerisinde kurallar da değiştiriliyor “Ofsaytı kaldıralım mı?”, “Kaleleri mi büyütsek?” gibi alternatifler de sunuluyor. Yani bunlar değil belki ama bu tip değişiklikler de düşünülebilir aslında. 3 puan da yeni bir sistem mesela, 20-30 yıllık değil mi? Kimi takım değişiklikleri kendi oyun prensibiyle yapıyor. Kimisi faul yapmama üzerine, bir diğeri ofsayta düşmeme maksadıyla oyunu benimsiyor. Büyük bir maç izliyorsunuz, Barcelona – Real Madrid maçı, yarım saat oluyor, “Ne maç be, bir tane düdük yok!” diyorsunuz, öbürü diyor ki “Abi geçen hafta gördün mü kartlar havada uçuşuyordu.” Böyle de dinamik bir mesele, o yüzden bilemiyoruz.

- Fenerbahçe ile ilgili bir gelecek hayaliniz var mı?

Ben hayalimi biraz yakına çekeyim. Bu sene ligde 6. haftadan sonra biraz atak bekliyorum. Bu tarihimizde yok değil, bir an evvel durumun değişmesini istiyorum. Rakiplerin de Fenerbahçe’ye ihtiyacı var. Fenerbahçe ile ilgili çok science-fiction bir hayalim yok, sadece biraz hareket bekliyorum. İleride de Şampiyonlar Ligi’nde olmak isteriz tabii de onun için önce şampiyon olmak gerekiyor.