Güncel

EGE'DE HAVA KİRLİLİĞİ ALARMI

Yaşar Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Levent Bilir, hava kirliliğini önlemek için alınacak önlemleri, yapılması gerekenleri ve çözüm yollarını anlattı.


İzmir ve Ege genelinde, hava sıcaklığındaki gece ve gündüz farkının arttığı bugünlerde, yoğun sis ve rüzgarın da olmamasından meydana gelen basınç farkı nedeniyle, hava kirliliği sorunu bulunuyor. Özellikle havadaki partiküler madde değerlerinin, tüm Ege kentlerinde Aralık ayı başından itibaren sınır değerleri kimi saatlerde aştığı görülüyor. Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı Hava Kalitesi İndeksi verilerine göre, Manisa Soma'da hava kalitesi, sağlık açısından acil durum oluşturabilecek ve nüfusun tamamının etkilenme olasılığı yüksek seviye anlamına gelen 'Kötü', diğer Ege kentlerinde ise yaşlı, çocuklar ve solunum rahatsızlığı olanları olumsuz etkileyebilecek düzeyde 'Hassas' olarak ölçüldü. Sadece İzmir Seferihisar istasyonunda yapılan ölçümlerde, hava kalitesinin 'İyi' olduğu görüldü.

Yaşar Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Levent Bilir, en önemli önlemin, çevreci enerji kaynaklarına yönelmek ile enerjiyi verimli ve tasarruflu kullanmak olduğunu belirterek, şöyle dedi:

"İzmir ve Ege, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı açısından büyük potansiyele sahip. Yalnızca rüzgardaki potansiyeli kullanarak Ege Bölgesi'nin toplam enerji tüketiminden daha fazla enerji üretmek mümkün. İzmir, Türkiye'nin güneş kapasite oranı en yüksek alanı olan 2'inci ili. Jeotermal ve biyogazdan elektrik üretimi için de büyük bir potansiyele sahibiz. Biyogazda, yaklaşık 2 bin 500 konutun 1 aylık tüketimine eş değer olan potansiyele sahip İzmir'de, mutlaka çöpten enerji seçeneği de hayata geçmeli. Temiz enerji kaynakları kullanılırsa hava kirliliği sorunu zaten kendiliğinden çözülür."

EGE'DE DURUM 'HASSAS'

Ege Bölgesi, bu Aralık ayı başından itibaren yoğun hava kirliliğiyle karşı karşıya kaldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın, ülke genelindeki istasyonlardan alınan değerleri anlık olarak yayınladığı 'Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı' verilerine göre, bölgenin havasının birçok istasyon raporuna göre 'hassas' olduğu görüldü. 9'u İzmir'de bulunan Ege'deki 20 istasyonun 1- 25 Aralık 2015 tarihleri arasındaki saatlik verilerine göre; insan sağlığına olumsuz etkileri bulunan partiküler madde (PM10) ile kükürt dioksit (So2) miktarları, sınır değerleri birçok kez aştı.

EN YÜKSEK PARTİKÜLER MADDE DEĞERİ ALSANCAK'TA ÖLÇÜLDÜ

Sınır değeri, Türkiye'de 24 saat ortalaması 90 mikrogram/metreküp AB ülkelerinde ise 50 mikrogram/metreküp olması gereken PM10 değerleri, son bir ayda, saatlik olarak yapılan ölçümlere göre en yüksek, İzmir Alsancak'ta 8 bin 172, Güzelyalı'da 397, Bornova ve Şirinyer'de 995, Bayraklı'da 640, Çiğli'de 264, Gaziemir'de 294, Karşıyaka'da 159, Aydın'da 503, Afyon'da 727, Denizli'de 778 ve 241, Manisa'da 515, Soma'da 2 bin 181, Muğla'da 575, Yatağan'da 575, Kütahya'da 402, Uşak'ta ise 391 olarak ölçüldü. Son bir ayın 24 saatlik ortalamasında ise PM10 oranlarında, Afyon, Aydın, Denizli, Kütahya, Manisa, Soma, Muğla, Yatağan, Alsancak, Bayraklı, Gaziemir ve Şirinyer'de "hassas" değer olan 90 sınırı aşıldı.

PARTİKÜL MADDE NEDİR?

Partiküler maddeler (PM), hava içerisinde asılı olarak bulunan katı ve sıvı parçacıkların karışımından oluşan, yaygın hava kirletici olarak biliniyor. Partiküler maddelere hem kısa, hem de uzun dönemde maruz kalmak, solunum, kalp damar hastalıkları, astım atakları, solunumla ilgili rahatsızlıklar ve akciğer kanserinden ölümlerde artışa yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü, 'PM10' için yıllık sınır değeri 20 mikrogram/metreküp, 24 saatlik sınır değeri ise 50 mikrogram/metreküp olarak belirmiş durumda.

KÜKÜRT DİOKSİT 4 YERDE SINIRI AŞTI

İzmir'de kükürt dioksit (SO2) miktarının, sınır değerlerinin altında kaldığı gözlenirken kimi şehirlerde ise bu rakamlar yüksek boyutlara ulaştı. Hassaslık sınırı saatlik 250 mikrogram/metreküp olması gereken SO2, en yüksek Manisa Soma'da 1398, Aydın'da 536, Denizli'de 438, Bayraklı'da ise 343 değerlerine kadar çıktı.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yrd.Doç.Dr. Levent Bilir, öncelikle rüzgar, güneş, jeotermal ve biyogaz kaynaklı enerji kaynakları ile doğalgazın kullanımının artması gerektiğini ifade etti. Bunun için devletin çeşitli teşvik programları hazırlamasının faydalı olacağını belirten Yrd.Doç.Dr. Bilir, şöyle dedi:

"Özellikle göç alan şehirlerde nüfusun artması nedeniyle plansız şehirleşme ve yeşil alanların azalması da hava kirliliği açısından olumsuzluk yaratıyor. Sanayileşmenin şehre yakın yerlerde bulunması ve trafikteki araç sayısının fazlalığı da hava kirliliğinin insan sağlığı için ciddi problemler oluşturabilecek boyutlara ulaşmasında etken."

Meteorolojik etkenlerin de olumsuz etkiyi artırdığını kaydeden Yrd.Doç.Dr. Levent Bilir, şöyle devam etti:

"Yüksek basınç etkisiyle kirli hava yükselip dağılamadığı için zehirli gazların ve partiküler maddelerin yere doğru çöktüğü gözleniyor. Fosil yakıtların yakılmasıyla, havaya karbon dioksit, karbon monoksit, azot oksit, kükürt dioksit gibi gazlarla birlikte partiküler kirleticiler de yayılıyor. Bilinçsiz yakıt ve kalitesiz kömür kullanımı, doğalgaza geçiş imkanı olup da hala katı yakıt tercih eden merkezi sistem binalar, kaloriferlerin ehil kişiler tarafından yakılmaması, bacalarda filtre sisteminin bulunmaması gibi etkenler de bunu artırıyor. Ayrıca bazı vatandaşlarımız belki de imkansızlıkları nedeniyle kömür ya da odun bile kullanmayıp çöp, lastik, petrol türevi gibi katı yakıtlar kullanıyor. Çevreye en çok bunlar zarar veriyor."

Yaşar Üniversitesi işyeri hekimi Dr. Yeşim Günel ise, Dünya Sağlık Örgütü tarafından, hava kirliliğinin çok önemli bir kanser nedeni olarak açıklandığını hatırlatarak, şu bilgileri verdi:

"Hava kirliliği, özellikle kronik akciğer ve kalp hastalığı olan kişiler için çok tehlikeli. Partiküler madde ve kükürt dioksit gibi etkenler, belli seviyelerin üzerine çıktığında, kronik astım ve diğer solunum yolu hastalıkları, kalp ve tansiyon rahatsızlıkları, alerjik hastalıkları tetikleyerek şiddetlenmesine yol açar. Kirli havada bulunan karbon, azot ve kükürt gibi maddeler eğer ağız yoluyla solunursa direk akciğerlere ulaşır ve daha fazla zarar verir. Özellikle bebekler, bağışıklık sistemi baskılanmış kanser hastaları, astım, KOAH gibi kronik solunum sistemi veya kalp hastalığı olanlar ve yaşlılar, hava kirliliğinin yoğun olduğu saatlerde mümkünse dışarı çıkmamalı, gerekirse ağız ve burun atkı ya da maskeyle kapatılmalı."

HAVA KİRLİLİĞİNİ AZALTMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

* Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak. * Kaliteli, ısıl değeri yüksek ve daha az hava kirliliğine neden olacak yakıtları tercih etmek. * Doğalgaz ve jeotermal enerji kullanımını artırmak. * Sıcak su üretimi için güneş enerjili ısıtma sistemlerini tercih etmek. * Binalarda ısı yalıtımı yapmak, ortam sıcaklığını gereğinden fazla yükseltmemek. * Kömürü, SO2'i emme özelliğinden dolayı kireç tozu ile birlikte yakmak. * Kaloriferlerin eğitimli kişilerce yakılması, periyodik bakım yaptırılması, bacaların zamanında temizliği. * Kömür depoları ve kaloriferli apartmanların denetim altına alınması ile kalitesiz yakıt kullanımını engellemek, mümkünse doğalgaz dönüşümlerini sağlamak. * Şehirdeki yeşil alanları genişletmek. * Enerjiyi verimli ve tasarruflu kullanmak.

İZMİR'DE DOĞALGAZ VE JEOTERMAL KULLANIMI YETERLİ Mİ?

İzmir'de, 2 milyonu aşkın konut ve işyeri bulunuyor. Kentte, 1 milyon 100 bin konuta doğalgaz verilebilecek durumdayken abone sayısı 675 bin 816'da kaldı. Jeotermal kullanımı, SO2 ve partikül madde emisyonu oluşturmadığı için büyük önem teşkil ediyor. Ancak şu anda yalnızca 100 metrekare üzerinden hesaplandığında yaklaşık 32 bin konut eşdeğeri olan yaklaşık 22-23 bin hane bundan yararlanıyor. 1 konutun jeotermalle ısıtılmasının karbon salınımı açısından 6 aracın trafikten men edilmesiyle eş değer olduğu düşünülürse şu andaki kullanımla, 192 bin otomobilin trafikten çekilip karbon salınımının olmaması anlamına da geliyor.

 

Kaynak: DHA