Mazlum millet
2 gün süren ve HDP, HDK, DBP eş genel başkanlarının katıldığı genel kurulun sonuç bildirgesini DTK eş başkanları okudu. PKK-Kongra/Gel’in 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul ettiği ‘KCK Sözleşmesi’ maddelerinin benzerleri bir daha açıklandı.
Genel kurula değineceğim ama başlamadan önce şu sol örgütlerin harflerle olan imtihanı gerçekten çok ilgimi çekiyor. Kısaca değinmeden yazıya başlayamayacağım.
HDP, HDK, DBP, DTK, YPG, PYD, KCK, TAK, YJA, KJB… Yetmedi mi, tire koy bir harf daha ekle al sana bir örgüt daha… Bu bir gereklilik midir bilmem ama Cübbeli Hoca’nın geçen bir videosu aklıma geldi. Ne demişti Cübbeli Hoca; "Kadının biri çıkmış, "Biz sırtımızı PKK, YPG, PYD'ye yaslıyoruz" diyor. Alfabede harf kalmadı. Sözüm ona o sırtınızı bir de LPG'ye dayasanız da patlasanız.." Çok gülmüştüm. Nasreddin Hoca gibi Cübbeli Hoca güldürürken düşündürüyor. Ya bu işin aslı PKK değil mi arkadaşlar kimi kandırıyoruz, kulun bildiğini kimden saklıyoruz.
Üniversitede ve 12 Eylül öncesinde de her taraf örgüt adı ile doluydu. Solun bu örgüt kurma, kısaltma harf kullanma alışkanlığını hep merak etmişimdir. Bir gün yetkili bir ağızdan bunu öğrenip bu köşeden size de anlatacağım söz…
Neyse konumuz bu değil, konumuz DTK’nın özerklik bildirgesi…
Bildirgede neler var neler, hiçbir şey unutulmamış; eğitim ve sağlıktan güvenlik ve vergiye, trafik yetkilerine kadar atılması önerilen adımlar 14 maddede sıralanmış.
Bildirgede demokratik özerk bölgeler oluşturulması bu bölgelerin kendi meclislerinin olması ve bu meclisler tarafından seçilen organlar tarafından yönetilmesi isteniyor.
Ayrıca bildirgede her kademede eğitimin özyönetimlere bırakılması, Türkçe’nin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olması, Sağlık ve tedavi hizmetlerinin özerk yönetimlerce sunulabilmesi, Yargı sistemi ve adalet hizmetlerinin Özerk Bölge Modeli’ne göre yeniden düzenlenmesi.
Toprak, su ve enerji kaynaklarının işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisinin özerk bölge yönetimine verilmesi.
Trafik hizmetlerinin yerel birimlerce yürütülmesi, Merkezin yerelden topladığı bütün vergi gelirlerinden yerele pay verilmesi, Özerk bölge yönetiminin yereldeki asayişi sağlayacak yerel güvenlik birimlerinin kurulması.
Bugün bu haberi okuyunca bu maddeler kulağıma bir yerden tanıdık geldi. Çalıştırdım yine meşhur zaman makinesini bu maddelerin nerden tanıdık geldiğini araştırdım.
Ocak 1919, Paris Barış Konferansı…
Yıllarca süren ve yüzbinlerce kişinin ölümüne yol açan I. Dünya Savaşı’ndan sonra, istediklerini alamayan emperyalist güçler ümidini konferanslara bağlarlar, savaş meydanlarında başaramadıklarını masa başında elde etmeye çalışırlar..
Bu konferansların sonucunda Sevr Anlaşması zorla Osmanlı hükümetine imzalatılır. İmzalanan anlaşmanın sonunda binlerce kilometrelik toprak Osmanlıdan koparılır. İşte kulağıma tanıdık gelen metinler de Sevr anlaşmasında geçmektedir. Bakın aynen yazıyorum kararı siz verin…
Herhangi bir Osmanlı uyruğu, gerek özel gerekse ticari ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanabilecekti. Yine mahkemelerde herkesin kendi dilini kullanabilmesi için gerekli kolaylıklar sağlanacaktı.
Osmanlı Devleti-Suriye-Irak ve Ermenistan arasında kalan Fransız nüfuz alanında Osmanlı Devleti’ne bağlı ancak bağımsızlık talep etme hakkı tanınan “Kürdistan” adlı özerk bir devlet kurulabilecek. İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon “Kürdistan”ın sınırlarını tespit edeceği gibi yerel özerklik plânı hazırlayacaktı.
Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgedeki Kürtler bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye'den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Kongresine başvuracaklar. Bu konsey de bu nüfusun bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı Türkiye'ye salık verirse Türkiye bu tavsiyeye uymaya ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir.
Osmanlı tebası olan Kürtler bu anlaşmanın diğer maddelerini de görünce pek memnun kalmazlar. Çünkü Kürdistan haritasında bulunan birçok il; Van, Bitlis, Amed, Harput, Sivas, Erzurum, Trabzon, Maraş, Kozan, Cebel Bereket ve İskenderun Limanlarıyla birlikte Adana illeri Ermenistan'a tanınacak olan sınırlar içinde yer alıyordu. Bununla beraber yine kendi hakları olarak gördükleri Musul bölgesi yine Kürtlere verilmeyip Irak’a bırakılıyordu.
Onlardan olmadıkça dostları olamayacağımız Avrupa yine yapmıştı yapacağını, Müslüman Kürt halkının olduğu bir Kürdistan yerine, kendi dinlerinden olan bir Ermenistan onlara hem maddi hem de manevi olarak daha akıllıca gözükmüştü.
Avrupa, böylece şu anda şartlar olgunlaşmamışsa bile ileride kullanmayı düşündüğü Kürtleri özerklik, anadilde eğitim, devlet vb. şatafatlı laflarla oyalarken, Türk ve Irak yönetimlerine karşı ise tehdit edici bir unsur olarak elinde tutmayı planlamaktaydı.
Bu durumu öngören zamanın Kürt kanaat önderleri, dar bir bölgede sözde özerk bir yönetimle ve bir çok ili Ermenistan’a kaptırmış halde yaşamaktansa bu maddeleri ellerinin tersiyle itmişler ve bir çok yerde Kurtuluş Savaşı mücadelesine omuz vermişlerdir.
Şimdi gelelim bu güne, yine birileri Kürt milletine; özerklik, anadil, öz yönetim gibi şatafatlı sözler söylüyor. Avrupa Lozan ile kısmen bozulan Sevr’den vazgeçmiyor. Yarım kalan işini tamamlamak, Ermenilere verdikleri sözleri yerine getirmek istiyor.
Bundan yüz yıl sonra tarih kitaplarında okunacak olayları yaşıyoruz. Bugün çok küçük parçalara bölünmüş olan birçok Balkan ülkesini Slav milliyetçiliği ve Ortodoks kardeşliği temelleriyle Osmanlıdan koparan, en büyük emperyalist Rusya yine devreye girdi. HDP’nin son Rusya gezisinde sadece Kürt İşadamları Derneği’nin açılışının yapıldığını sanmıyorum. Yine herkes pozisyonunu alıyor. Efendilerinden aldıkları emirleri yerine getirmeye çalışıyor.
O zaman Osmanlı’nın en zayıf zamanında elinde fırsat varken, Avrupa devletleri ona her türlü desteği verirken, birlikte yaşamayı tercih eden, masum Kürt Halkı, günümüzde dünyanın sayılı ülkeleri arasına giren Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden asla ama asla ayrılmayı düşünmemektedir. Bu milletin, az önce bahsettiğim harf kalabalıklığı gibi kendine özgü, özyönetim, özerklik vb. bu devrim edebiyatlarına karnı toktur.
Bu millet bir an önce yaşanan karmaşanın bitmesini, ekmeğini kazanacağı iş imkanlarının oluşturulmasını, ibadetine, diline, kültürüne saygı gösterilmesini beklemektedir. Bunun dışındaki tüm çabalar tarih boyunca boşa çıkmıştır yine de çıkacaktır…
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.
Kaynak: AjansHaber