8 yıl önce
Mevcut binalar yıkılırsa pek çoğunun yeniden yapılamayacağını herkes biliyor. Yeni yapılacak binalar konusu elbette sosyoekonomik sonuçları açısından da çok tartışmalı olacak. Bizi galiba hendek savaşlarından sonra kamulaştırma savaşları bekliyor.
Diyarbakır’da valisinden polisine, sokaktaki vatandaşından esnafına, devlet memurundan küçük çocuğuna kadar herkesin aklında aynı sorular var: “Hendek savaşı ne zaman bitecek, bittikten sonra ne olacak?” Güvenlikçilerle konuyu konuşurken, biri döndü bir soru sordu:
“Kürt siyasi hareketi, evet Diyarbakır’da güçlü, Cizre’de güçlü, Nusaybin’de güçlü, Şırnak’ta güçlü, Silvan’da güçlü... Buralarda hendekler var. Ama aynı hareket Lice’de de güçlü, orada neden yok?” Bilmiyordum, hiç düşünmemiştim bu soruyu. Zaten güvenlik yetkilisi cevap vermemi beklemiyordu, kendisi söyledi: “Orada yok, çünkü caddeler bulvarlar çok geniş, hendek kazmaya, mevzi kurmaya uygun değil.”
Şehir mimarisi ve yerleşimiyle siyasi ayaklanma ilişkisi bilinmeyen bir şey değil. 1848 Paris Komünü bastırıldıktan sonra Napolyon neredeyse bütün Paris’i yıktırıp bugün bilinen o geniş caddeleri ve bulvarları yaptırmış, şehri baştan sona yeniden planlatmıştı. Ne yani, diyelim Sur’da, devlet hendekleri kaldırdıktan, bölgeyi terör örgütü PKK ve YDG-H’den ‘kurtardıktan’ sonra her yeri yıkıp geniş bulvarlar mı açacak? Veya Cizre’de böyle mi olacak?
Konuşmayı sürdüren güvenlik yetkilisi, “Sur için zaten kentsel dönüşüm kararı alındı. Geçmişte TOKİ buradaki kamulaştırma yetkisini Diyarbakır’da belediyeye devretti, karşılıklı uzun pazarlıklardan sonra protokol hazırlandı ama yıllardır bu protokol Büyükşehir Belediyesi’nden geçmiyor” dedi ve ekledi: “Biz zaten binası yıkılana, hasarlı olana, oturulamaz olana terör tazminatı veriyoruz. E sonra bu bölge bir de kentsel dönüşüm yüzünden kamulaştırılacak zaten. Neden iki defa verelim, vatandaşa kira yardımı yaparız, o arada kamulaştırma olur, yeni binalar yapılır.”
Benzer planların Cizre için de yapıldığına, TOKİ’nin devreye girip Cizre’yi yeni baştan inşasının düşünüldüğüne dair haberler geçen hafta Milliyet gazetesinde çıkmıştı. Tabii Sur çok özel bir yer. Tarihi mimarisinden geriye neredeyse hiç sivil örnek kalmamış olsa da, bu bölge SİT alanı ve koruma altında. Eğer mevcut binalar yıkılırsa pek çoğunun yeniden yapılamayacağını herkes biliyor. Ayrıca yeni yapılacak binalar konusu özellikle mimari açıdan ama elbette sosyo-ekonomik sonuçları açısından da çok tartışmalı olacak.
Bugün bu köhne bölge aslında Diyarbakır’ın yoksullarının yaşadığı bölge, dün anlatmaya çalıştım, kentin orta sınıfları Diclekent’te yeni yerleşimlerde daha lüks konutlarda oturuyor. Bizi galiba hendek savaşlarından sonra kamulaştırma savaşları bekliyor. Halkı, insanları yok sayarak uzaktan bir yerden verilen kararları, politikaları zorla uygulama en genel manada Kürt sorunun kökünü oluşturuyor zaten. Şimdi benzer bir davranışa Ankara yeniden hazırlanıyor anlaşılan.
Diyarbakır’ın bir başka ilçesi, Silvan’da da hendek savaşları yaşandı, orada devlet Sur’a göre daha hızlı sonuç aldı, hendekleri kaldırdı. Ve yeni bir uygulamaya gitti: İlçedeki olaylı mahallerin ortasında iki büyük karargâh oluşturdu kendine güvenlik güçleri. Bir polis yetkilisi, “Geçmişte bu hatayı yaptık, hendekleri kapattık ve gittik. Bir baktık gecesinde yeniden açılmaya başlanmış hendekler. Şimdi gitmiyoruz, en ufak bir hareketlenme olsa hemen onu bitirmek için orada kalıyoruz” dedi. Polisin Silvan’da İmam Hatip Lisesi ile bir vatandaşın büyükçe evinde kurduğu karargâh, benim anladığım bölge çapında yaygınlaşacak bir uygulama. Cizre’de de Sur’da da daha önce hendeklerin defalarca kapatıldığı ama defalarca yeniden açıldığı ve tuzaklandığı hatırlanacak olursa, güvenlik güçleri daha görünür olmayı göze alıp mahallelere karakollar kuracak demektir. Bu da aslında bir çeşit konsept değişikliği. Geçmişte, PKK saldırılarından çekinildiği için güvenlik güçleri korunaklı karargâhlarda durur, şehirde de zırhlı araçlarla devriye gezerdi. Şimdi mahallelere karakollar kurmak gibi bir anlayışa geçiliyorsa, bu polis merkezlerinin daha fazla tehdit altında olması da göze alınıyor demektir.
‘KURTARILMIŞ BÖLGE’DEN ‘KUŞATILMIŞ BÖLGE’YE
Sur örneği çok çarpıcı. Polis bölgeyi tamamen kuşatmış durumda ve tam bir abluka uygulanıyor. Ambulanslar bile hem girişte hem çıkışta aranıyor. İlçenin o bölgesinde sular da kesik, elektrikler de. Biz Gazi Caddesi boyunca geçerken birilerinin polis için özel elektrik hattı çektiğini gördük, “Geceleri ısıtıcı kullanıyor nöbetteki arkadaşlar, onun için” dedi polisler bize. Güvenlik güçlerinin Sur’da operasyonları kesintisiz devam ediyor, şehir sürekli top sesleriyle sarsılıyor ama bir kaynak, “Çok da acelesi yok devletin” dedi. Bu kuşatma halinde, bir de içeridekileri, YDG-H’li, PKK’lıları düşünün. Onların ne kadar su, ne kadar yiyecek, ne kadar mühimmat stoku olabilir? Güvenlik uzmanı Mete Yarar, bilgilerini nereden alıyor bilmiyorum ama geçen gece televizyonda çok ilginç rakamlar verdi; PKK’nın günde ortalama kaç mermi sıktığına, kaç roket attığına dair. Eğer bu rakamlar doğruysa, PKK yığınağı ne olursa olsun, içeride mühimmatın bitmesi kaçınılmaz. Zaman zaman yetkililerin ağzından “Nisan-mart aylarına kadar sürer” gibi sözler de işitince, insan, adı konmamış bir uzun kuşatma politikası uygulandığını düşünmeye başlıyor.
Kaynak: Hürriyet