5 yıl önce
O bir futbol gezgini. Doğduğu Fransa'da başlayıp baba ülkesi Tunus'a uzanan kariyerini İngiltere, Romanya ve yeniden Fransa'da devam ettirip geçen sezon bir tesadüf sonucu geldiği Kasımpaşa'da sürdürüyor.
Röportaj: Rasim Artagan
31 Mart 1989 Marsilya doğumlusun. Tunuslu bir ailenin çocuğusun. Öncelikle aileni tanıyabilir miyiz?
Babam henüz 16 yaşındayken Marsilya'ya gelmiş. O dönemler inşaat işlerinde çalışıyormuş. Annemin ailesi de çok erken zamanlarda Marsilya'ya yerleşmiş. Annem de benim gibi Marsilya doğumlu. Daha sonra tanışıp arkadaş olmuş ve evlenmişler.
Marsilya, özellikle Afrika kıtasından göç almış bir Fransız sahil kenti. Orada nasıl bir çocukluk geçirdin?
Evet, dediğiniz gibi Marsilya çok kozmopolit bir yapıya sahip. Neredeyse her milletten insan yaşıyor. Özellikle Afrikalılar çoğunlukta. Orada çok mutlu bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim. Evet, belki yaşadığımız yerde çok fazla imkânımız yoktu ancak ailecek mutluyduk.
Futbolla nasıl tanıştın? Seni ilk kim keşfetti ve bir takımın kapısından içeri soktu?
Kendimi bildim bileli futbol oynuyorum. Ailemin futbola yatkınlığı var. Abim ve kardeşlerim de futbol oynuyor. Ben küçükken abim bir mahalle takımında oynuyordu ve ben de hep onu izlemeye gidiyordum. Sonrasında seçmelere katıldım ve antrenörler beni beğendi. 8 sene boyunca o mahalle takımında top oynadım.
Gençlik yıllarını Fransa'nın SC Bastia B takımında geçirdiğini görüyoruz. Orada nasıl bir altyapı eğitimi aldın ve neler yaşadın?
Mahalle takımından sonra SC Bastia'ya geçtim. Orası bir futbol akademisiydi ve benim gibi çok sayıda futbolcu adayı çocuk vardı. Futbolun taktiksel aşamalarını orada öğrendim. Evime çok yakın değildi ancak ben kendimi futbola adamıştım ve ısrarla devam ettim. Bastia'da futbolun temel kurallarını öğrendim.
SC Bastia'dan sonra genç yaşta Tunus 1. Lig takımlarından Esperance'a transfer oluyorsun. Fransa'dan sonra Tunus'ta nasıl bir futbol ortamı vardı? Buradaki tecrübelerin neler?
Oynamak ve kendimi geliştirmek istiyordum. 16 yaşındayken Tunus'a tatile gitmiştim. Biliyorsunuz ki ülkemin denizleri çok güzeldir; tarihi yerleri harikadır. Orada tatildeyken kuzenimle konuştum. Tabiî ki ortak noktamız hep futboldu. Esperance takımının maçına gittik. Oradaki ortamı ve futbol şartlarını gördüm ve kuzenime, "Ben bu takımda oynayabilirim" dedim. Aradan bir yıl geçti. Yine bir gün Tunus'tayken Esperance kulübüne gittim ve "Bu takımda oynamak istiyorum" dedim. İdmanlara çıktım ve beni beğendiler. Sözleşme yaptık. Ancak Tunus'ta hiç beklemediğim, bilmediğim bir ortamla karşılaştım. Evet, orası kendi ülkemdi ancak ben Fransa'da doğup büyümüştüm. Tunus son derece sıcaktı. Gündüzleri 40 dereceyi aşan sıcaklıklar vardı. Ayrıca içilen suların tadı çok farklıydı. Önceleri çok zorlandım. Takımın içtiği sudan içemiyordum. Kendi suyumu getirmiştim. İdman aralarında suya ulaşmak benim için hiç kolay değildi. Çünkü herkes su içerken ben kendi suyumun olduğu yere gitmek zorundaydım. Babamla konuştuk ve bana, "Eğer bir şeyleri başarmak istiyorsan ülke şartlarına uyum sağlaman gerek. Beğensen de beğenmesen de o suyu sen de içeceksin" dedi. Babamı dinledim ve zor da olsa şartlara alışıp Esperance'de devam ettim.
Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın yolda kalırken sen ülkenin millî takımında oynayan bir oyuncu oldun. Onlara göre neleri farklı yaptın da bugünlere ulaştın?
Bu soruya kesin bir cevap verebilirim. Kesinlikle inat ettim. Benim için tek önemli olan şey futboldu. Çok çalıştım. Hiçbir zaman vazgeçmedim. Tunus'tan sonra Fransa'ya döndüğümde çok zor günler geçirdim. Bilmediğim bir şehirde, bilmediğim insanların arasındaydım. Kalacak yer bulamadım. Otele verecek para bulamadım ve sokakta yattım. Ancak futbolcu olmaktan bir saniye bile olsa vazgeçmedim. Benimle birlikte futbola başlayan arkadaşlarım şartlar gereği bırakmış olabilir ama ben futbolcu olduysam inadım sayesinde oldum. İnat ettim ve hiçbir zaman hedefimden vazgeçmedim.
Tunus macerandan sonra İngiltere'ye gittiğini görüyoruz. İngiltere 1. Lig takımlarından Leyton Orient'e transferin nasıl gerçekleşti ve Ada'da neler yaşadın?
Aslında Nottingham Forest'a transfer olacaktım. Beni istiyorlardı. Fakat son anda takımda bir sakatlık yaşandı ve takımın teknik direktörü de transfer tercihini sakatlanan oyuncunun yerine yapmak zorunda kaldı. Çünkü elinde defans oyuncuları vardı ancak o mevki için oyuncu yoktu. Sonrasında hiç beklemediğim bir anda Leyton Orient'e transferim gerçekleşti. Yine de futbol kültürü açısından çok şey öğrendim. Taraftarlar çok iyiydi.
Fransa ve Tunus'tan sonra İngiltere futbolunu nasıl buldun? Oradaki temel farklar nelerdi?
İngiltere'deki temel fark kesinlikle atmosferdi. Çünkü taraftarlar çok farklıydı. İngiltere'de taraftarlar oyuna çok fazla katkı sağlıyor. Seni her daim motive edebiliyorlar. Çok ateşliler. Futbol konusunda bilgileri var. Ancak Tunus'ta bu durum böyle değildi. Orada bir maçı kaybettiğiniz zaman bir hafta taraftarın yüzüne bakamazdınız. Çünkü taraftarlar size karşı çok öfkeli oluyordu. Bu durum değişik bir psikolojiyi de beraberinde getiriyordu. Fransa için ise iki ülkenin ortası diyebilirim. Ne çok fazla ne de çok az baskı var.
İngiltere maceran kısa sürdü ve daha sonra Romanya 1. Lig takımlarından FC Astra'ya geçtin. Buraya transferin nasıl gerçekleşti?
Burada da çok ilginç şeyler yaşadım. Öncelikle kafamda Romanya ile ilgili çok kötü bir resim vardı. Romanya'yı farklı biliyordum. Bana çok yaşanacak bir yer gibi görünmüyordu. Ancak transfer teklifinden sonra bu ülkeye gittim, gezdim ve kafamdaki algının ne kadar yanlış olduğunu gördüm. Romanya çok güzel bir ülke. İlginçlikler bununla da bitmedi. Transfer oldum ancak takımın adı ve şehri değişti. Yani gezip gördüğüm yerle oynadığım yer bir anda farklılaştı. Yine de şanslıydım. Romanya'da çok güzel şeyler yaşadım. Güzel anılar biriktirdim. Kariyerime çok iyi etkisi oldu.
Romanya'da istikrarı yakaladığını görüyoruz. Üç sezonda lig ve kupalar dâhil 95 maça çıktın. Romanya Süper Kupası ve Romanya Kupası'nı kazandın. Hayatının bu bölümünü nasıl değerlendiriyorsun?
Evet, olgunluk dönemimi burada yaşadım. Zaten kendi potansiyelimin farkındaydım. Takımda da herkes bana çok yardımcı oldu. Kupalar kazandım, Avrupa Ligi'nde oynama tecrübesini yaşadım. Buradaki istikrarım beni Tunus Millî Takımı'na taşıdı. Romanya'dan güzel anılarla ayrıldım.
Romanya'daki başarılı günler seni Fransa'ya geri getirdi. Üç sezonun ardından Fransa 1. Ligi takımlarından Caen'e transfer oldun. Doğduğun topraklarda oynamak gibi bir hayalin mi vardı? Bu transfer nasıl gerçekleşti?
Evet, doğduğum topraklarda oynamayı çok istemiştim. Ama hayalimi sorarsanız bir gün Marsilya forması giymek derim. Fransa 1. Ligi'nde oynayabilecek kalitede olduğumu göstermek istiyordum. Böyle bir teklif gelince de kabul ettim. Ancak her şey güzel başlamasına rağmen güzel devam etmedi. İlk 8-9 hafta çok iyi gitti ve oynadım. Ama sonrasında teknik direktörle aramda sorunlar yaşandı ve takıma girememeye başladım. Bu süreç de beni deli ediyordu. Sürekli oynamaya alışmış bir oyuncuyken yedek kalmak bana göre değildi. Bu günler sıkıntılı geçti diyebilirim.
Tüm bu dönem boyunca millî takım kariyerin de başarılı bir şekilde devam etti. Fransa doğumlu olmana rağmen Tunus'u seçtin. Öncelikle bu tercihi neden yaptın? Fransa'dan sana teklif mi gelmedi?
Açık konuşalım, Fransa Millî Takımı'ndan teklif gelebilmesi için şu anki performansımdan çok daha iyisini göstermem gerekirdi. Demek ki onların gözünde bu performansı gösterememişim. Ama Tunus'ta oynadığım için de mutluyum.
Bugüne kadar 48 kez Tunus Millî Takımı formasını giydin. 2018 Dünya Kupası'nda da iki maçta oynadın. Millî takımla ilgili düşüncelerin nedir?
Dünya Kupası'nda oynamak çok farklı bir tecrübeydi. Ama açıkçası bizim için işler çok istediğimiz gibi gitmedi. İngiltere'den bir puan alabilecekken 90. dakikada Harry Kane'in golüyle son anda maçı kaybettik. Sonrasında bizim için işler daha da karmaşıklaştı. Belçika yenilgisinden sonra Panama'yı mağlup etsek de gruptan çıkamadık. Yine de Dünya Kupası tecrübesi yaşamak güzeldi.
Caen'den sonra Kasımpaşa'ya geldin. Seni bu kulüpte ilk kim fark etti ve transferin nasıl gerçekleşti?
Beni ilk keşfeden kişi o dönemki teknik direktörümüz Kemal Özdeş'ti. Ama açıkçası Kemal Hoca beni izlemek için gelmemişti. Mısır'daydık ve Kemal Hoca da Trezeguet'yi izlemeye gelmişti. Ancak benim de performansımı beğenmiş. Kasımpaşa'da oynamak isteyip istemeyeceğimi sordu. Ben de biraz düşünüp araştırdıktan sonra olumlu cevap verdim. İstanbul zaten çok güzel bir şehir. Gelip tesisleri gezdikten sonra da transfer teklifini kabul ettim. Kasımpaşa'nın tesisleri tek kelimeyle muhteşem.
Transfer olduğun günden beri uyum sorunu yaşamadığını görüyoruz. Kasımpaşa'da nasıl bir ortam buldun? Takımın havasını bize biraz anlatır mısın?
Evet, burada uyum sorunu yaşamadım. Takıma çok çabuk adapte oldum. Çünkü Kasımpaşa'daki her şey gerçekten muhteşem. Bir futbolcunun isteyebileceği her imkân var bu kulüpte. Tesisler muhteşem, teknik ekip çok iyi, çalışanlarla iletişimim harika. İstanbul çok güzel bir şehir. Taraftarlarımız bizi destekliyor ancak baskı yüksek değil. Bu bazen takım için iyi bir durum olabiliyor. Bu yüzden de Kasımpaşa'da bugün başarılı bir tablo sergiliyoruz. Ama bazen taraftar baskısını da özlemiyor değilim.
Fransa, İngiltere, Tunus ve Romanya'dan sonra Süper Lig'i nasıl değerlendirirsin? Diğer liglere ve ülkelere oranla Türkiye'nin farkları nedir?
Türkiye'de futbol sadece atak üzerine kurulu… Tabiî herkesin kendi görüşü farklı olabilir ve şu an söyleyeceğim şeyde yanlış da anlaşılmak istemem. Ama ben hayatımda ilk kez bir hocadan, "Yediğimiz golden daha fazlasını atmamız gerekiyor" diye bir cümle duydum. Evet, çok gol atmak önemli ama taktiksel açıdan çok fazla varyasyon yok Türkiye'de… Ben bir defans oyuncusuyum ve öncelikle gol yememeyi düşünürüm. Bu açıdan bakınca burada durum farklı. Diğer ülkelerde daha çok taktiğe önem veriliyor diyebilirim.
Kasımpaşa bugün beklentilerin ötesinde bir seviyede. Takımdaki gidişat sence nasıl?
İyi oyunculardan kurulu bir ekibiz. Yapabileceklerimize inanıyoruz. Takımdaki ortamda her şey futbol oynamaya müsait. Tesisler, stat, taraftar, personel, yönetim gibi her etken aslında bizim iyi futbol oynamamız için dizayn edilmiş gibi. Bu yüzden de başarılı oyun ve iyi sonuçlar geliyor.
Mustafa Denizli ülkemiz için çok önemli ve çok tecrübeli bir teknik adam. Kendisiyle nasıl bir ilişkin var? Mustafa Hocayı birlikte çalıştığın diğer teknik adamlardan ayıran farklar neler?
Mustafa Hocanın gelişiyle birlikte takımda çok farklı bir hava yaşandığı kesin. Gerçekten çok tecrübeli ve ne istediğini bilen bir teknik adam. Sahada bir şey anlatırken vücut diliyle bile istediği mesajı oyunculara verebiliyor.
Mustafa Hocanın, "28-29. haftaya liderin 3-4 puan gerisinde girersek şampiyon oluruz" diye bir söylemi var. Bu sözlere ne diyorsun ve şampiyonluk konusunda senin görüşün nedir?
Bu kadar bilgili ve tecrübeli bir teknik adam bu sözü söylüyorsa tabiî ki derinlemesine düşünmek gerekir. Mustafa Hoca bizi şampiyon olabileceğimize inandırdı. Takıma bu inancı verdi. Bugün oyuncusundan personeline kadar herkes şampiyon olabileceğimize inanıyor. Ama tabiî bu çok kolay bir şey değil. Ligdeki büyük takımlar şu an için kötü durumda. Ama eminim ki ikinci yarıyla birlikte bu takımlar da çıkışa geçip, yarışa dâhil olacaktır. Lig uzun bir maraton ve bu maratondan başarıyla çıkabilmek için de büyük bir istikrar gerekiyor. Mustafa Hoca şampiyonluklara alışkın bir isim. Bu süreçle nasıl baş edeceğini biliyor. Bu bizim için büyük bir avantaj. Ligin ikinci yarısının çok daha zor ama bir o kadar da zevkli geçeceğini düşünüyorum.
İstanbul'da nasıl bir hayatın var?
Kesinlikle dünyanın en güzel şehirlerinden birisindeyim… İstanbul çok canlı. Her an, her saniye yapacak bir şeyler bulabiliyorsunuz. İyi yemek yiyebileceğiniz çok sayıda alternatif var. Ailemle vakit geçirmeyi seven bir insanım.
Hobilerin neler?
Sporun her dalı aslında benim favorim. Sporun her türlüsünü yapmayı severim. Denizde vakit geçirmeyi de çok seviyorum. Gerek Fransa, gerek Tunus'ta denizde çok vakit geçirdim. Teknede olmak bana huzur veriyor. İstanbul'da da zaman zaman tekne gezileri yapıyorum.